17 Eylül 2015 Perşembe

Komplo Teorilerinden Önce Kendimize Birkaç Soru Soralım

Türk insanları başka ülkelerde tanımlanırken çoğu zaman “misafirperverlik” söylenen tek olumlu yönlerden biri olur. Onun dışında birçok sıfat yakıştırılır ki, çoğu saçma genellemelerden öteye gitmez.
Bir ülkede yaşayan tüm insanları, sanki tek bir kişiymişcesine tarif etmeye kalmak, daha başlangıçta abestle iştigaldir bana sorarsanız.
Her şeye rağmen, sıcakkanlı, sokulgan olduğumuzu bir şekilde beyinlere yerleştirmişiz ve buna kendimiz de inanmışız işte.
11 yıldır İstanbul‘dayım. Ege‘nin küçük bir köyünden geldim buraya. Bunca yıl boyunca İstanbul’da göremediğim, karşılaşamadığım yegane şeylerden biridir sıcakkanlı insanlar. Nerede bu yardımsever, birbirlerine saygısı olan insanlar? Otobüste var mı? Sokakta? Bir devlet dairesinde ya da bir ofiste?
Peki nereden geliyor bu şahane sıfat?
İstanbul için söyleyemiyorum. Peki ya doğduğum o köy? Hani derler ya “Küçük yerlerin insanı bambaşka olur“. Öyle mi gerçekten?
Memleketimde gördüğüm, bir nebze samimiyet ya da yardımseverlik olarak alabileceğim, köy kahvesinin önünden bir turist geçiyorsa, ilk önce mahalledeki zıpır çocukların “Hellovasyorneym hellovasyorneym hellovasyorneym“leri sonra da, kahvedeki amcaların “Evladım nere gidyon gari böle“leri ile turistlerin yamacına sokulmasıdır.
Turistleri şaşırtır bu ilgileri. Gülümsetir onları. Birbirlerini anlamasalar da, bir sıcaklık oluşur aralarında. Ne güzel şey aslında yaptıkları.
Bu yorum pek hoşunuza gitmeyecek biliyorum ama, hem çocuklarınki, hem de amcalarınkini “Yapacak bir şey bulamamak” ya da “Heyecan, değişiklik geldi köyümüze” hislerine bağlardım. Yani burada da tam ve saf bir misafirperverlik bulabilmiş değilim.
İstanbul’un koşuşturması, her daim bir acele nehri içinde sürüklenip giden insanların telaşı yoktu sadece köyümde. Tek fark buydu diyebilirim. Bu tek fark belirledi aslında tüm diğer başkalıkları.
Ama şimdi hakkımızı da yemeyeyim, “Gezelim Görelim” tipi programlardaki teyzelerde o naif yaklaşımları ekrandan da olsa hissetmişimdir. Hatta bununla ilgili bir şeyler yazmıştım (Bkz:Samimiyeti Ölçebiliyor Muyuz?).
Beynim genelde sayısal değerler üzerinden çalışır. Bana bir fikri, bir görüşü satmak istiyorsanız sayılarla gelebilirsiniz. Hemen gözlerim açılır, algım odaklanır söylediklerinize. E tabi, bu demek değil ki onun dışında kalanları dinlemiyorum bile. Pek tabii dinliyorum fakat oranlar, yüzdeler, kısacası istatistik bana, beynimin işleyişine daha çekici geliyor.
Buradan gideceğim yer şu; sayısal değerlerle gelen birileri var.
Bu misafirperverliğin gerçekliğini sorgularken karşılaştığım biraraştırma var. Nasıl yapıldığı, ölçek oranının kaç olduğu, kimlere sorulduğu, saptırılıp saptırılmadığını bilmiyorum ama bir şekilde karşıma sayısal değerlerle gelinmiş. E normal olarak, yukarıda da bahsettiğim nedenlerden dolayı hemen ilgimi çekti.
Araştırma, World Values Survey: WVS 2005-2008. Tüm detaylarına şuradan ulaşabilirsiniz.
Özet olarak, araştırma yan kapımızda oturan komşularımıza karşı bakışımızın nasıl olduğunu bulmaya yönelik. Çeşitli ülkelerdeki insanların tölerans seviyelerini karşılaştırıyor. Sonuçlar altta. Yüzdeler sorulara “Evet” cevabını verenlerin oranı.



Tüm bunlarda bir şeyler dikkatinizi çekti değil mi? Yani birçok durumda en “rahatsız” olan ülkelerden biri durumda Türkiye.
Ne demeye çalışıyorsun!” diyecekleriniz olacaktır. Söylemeye çalıştığım şey şu; ben etrafımda bir emaresini göremiyorum. İstatistiklerler de tam tersinin varlığını işaret ediyor. Düşünelim birlikte. Kendimize kendimizi soralım; “Ben yardımsever miyim?“, “İnsanları seviyorum muyum?“.
Eminim, hepimiz bu soruları cevaplarken, “Evet” ya da “Hayır“dan sonra birçok maazeret de eklemek zorunda hissedeceğiz.
Aramızdaki farklı olanlara karşı tutumumuz aslında birçok şeyin sebebi. Bugün eğer birçok konu etrafında bir bölünmüşlük, bir “öteki“cilik var ise ülkemizde, nedenlerini komplo teorilerinde değil de, çok daha yakınlarda aramak lazım diye düşünüyorum.
Ekşi Sözlük‘teki “Kürt Sorunu” başlığına şöyle bir ekleme yapmıştım;
Her şey, soğuk havanın doğuya doğru gitmesine sevinmemizle başlamıştı.
Bunu yazarken söylemeye çalıştığım şuydu; En basitinden, evde rahat koltuklarımızda, televizyondan hava durumunu izlerken “Müjde, Soğuk Hava Doğuya Kayıyor” anonsu çıktığında sevinirdik. Sanki ülkemizin sadece batısı var.
Soğuk bizim üzerimizden başkalarının üzerine doğru kayarken seviniyor olmak pek bir garip gelirdi. Aptalca gelebilir bu verdiğim örnek ama her şey bu derece minik detaylardan doğuyor ve büyüyüp gidiyor maalesef.
Siz, komşunuzu seviyor musunuz?
Dip Not: Eklemeden geçemeyeceğim, araştırmada dikkatimi çeken bir diğer nokta da, “Hoşgörü dini” olarak bildiğimiz İslamiyet’in yaygın olarak inanıldığı ülkelerin tölerans seviyelerinin en düşük olduğu. Ya kendimizi tanımıyoruz, ya da birileri kocaman yalanlar söylüyor ve bizler inanıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder